ÇOBAN MADENCİLİĞİMİZ
Soma, Ermenek, Elbistan, Karadon ve diğer maden kazalarının travmasını henüz atlatamamışken, maalesef Suruç ve Ankara katliamlarını yaşadık. BİLİMSEL YÖNETİM VE KARAR ALMA MEKANİZMALARININ KULLANILMAMASI sonucu ortaya çıkan bu faciaları bir daha yaşamamamızı diliyorum. Bununla birlikte, Ülkemizde iş kazalarının, çok önemli maddi ve manevi kayıplara neden olmakta olduğu ve her yıl yüzlerce çalışanın iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda yaşamını yitirmekte olduğu da acı bir gerçektir.
28 Ekim 2014'de Karaman’ın Ermenek ilçesine bağlı Pamuklu köyü yakınlarında bir kömür madeninde meydana gelen su baskını sonucu 18 işçinin mahsur kalarak hayatını kaybetmesine, Soma Eynez Kömür İşletmesi'nde 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen, 301 emekçinin kaybına, çok sayıda işçinin de yaralanmasına, üretim sistemlerinin atıl kalmasına ve ulusça travma yaşanmasına neden olan asrın faciaları; hafızalarımızda tazeliğini korurken, yıl dönümünde kayıplarımızı saygıyla anıyorken, olayın sorumlusu olabileceği düşünülen yetkililerin yargılama sürecinin de başladığı bu günlerde, esas tartışılacak husus, gelecekte bu tür acıların yaşanmaması ve de yeni günah keçileri aranmaması için modern bir ülke yönetiminin yapması gereken, sektörün yönetim rejiminin bilim ve teknoloji ekseninde yeniden yapılandırılmasıdır. Ülkelerin gelişmişlik seviyelerini belirleyici en önemli unsur, yeraltı varlıklarını katma değere dönüştürmeleridir. Cumhuriyetimizin, bu olgunun farkında olan kurucu iradesi de bu yönde hamleler yapmış ve o yıllarda ulusal gelire madenciliğin katkısı %25-30’lar seviyesine ulaştırılmıştır. Stratejik planlamalara dayanan üretim politikaları geliştirilmeksizin, günü birlik yaşanan olumsuzluklardan hareketle bu kaynaklarımızın üretiminden vazgeçmek; egemenliğimiz, özgürlüğümüz, bağımsızlığımızdan vazgeçmekle eşanlamlıdır. Soma ve Ermenek’te yaşanan facia sonrası gerek yetkililerde gerekse bazı diğer kesimlerde dile getirilen maden ocaklarını kapatılması düşüncesi maalesef 150 yıl önceki teknoloji ve bilim seviyesinde bile söz konusu olmamıştır. Tüm dünyada, bir yandan iş sağlığı ve güvenliği önlem ve ekipmanına yatırım yapılırken, öte yandan da üretim yöntemlerinde ileri teknoloji ürünlerine, yeraltında insansız robotik sistemlere geçilmiştir. Özetle bir yandan üretim kapasiteleri olabildiğince artırılırken aynı zamanda kullanılan insan gücünde önemli düşüşler sağlanmıştır. Bunun sonucunda, artık madencilik de emek yoğunluğu en aza indirilmiş sektörler arasına girmiştir. Bunun sonucunda da, ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan yeraltı işletmeciliğindeki iş kazalarında da üretim değerlerine göre önemli azalmalar olmuştur. Dünyada yaşanan bu gelişmeler ülkemizde de yansımalarını bulmuş; gereken politikalar geliştirilerek stratejik planlamalarla uygulamaya konulmuş olmalıydı. Son on yıl içinde yaşanan Bursa, Balıkesir, Elbistan, Zonguldak, Soma ve son olarak da Ermenek’teki katliam boyutundaki madencilik kazaları, ne yazık ki bu konuda bir çelişki olduğunu gösteriyor. Öyleyse eğitim – öğretim – istihdam - iş güvenliği, üretim ve verimlilik politikalarımızda önemli açmazlar, ihmaller ve vurdumduymazlıklar var demektir. Her şeyden önce made1nciliğin ilk yatırım maliyeti yüksek kurumsal girişimin ve oldukça profesyonel yaklaşımların esas alınması gereken, seçilen üretim yöntemleriyle jeolojik belirsizliklerin ve çevresel unsurların maliyete yansıtıldığı bir sektör olduğu açıktır. Nitekim tüm dünyada da bu sektörde egemen olan yapının, finansman sorunu olmayan çok uluslu dev şirketler ve kamu ağırlıklı iktisadi kuruluşlar olmasının nedeni budur. Ülkemizde ne yazık ki son 30 yılda uygulanan ekonomik politikalar sonucunda bir yandan devlet yatırımdan çekilirken öte yandan özel girişimlerin bu kapasiteye uygun olarak madenciliğe girişi sağlanamamıştır. Yaşanan Ermenek ve Soma faciasından dersler çıkarılırken, öncelikle üretim sistemlerinde bilimsel ve teknik yaklaşımlarla insan unsurunun etkisini en aza indirecek yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığına bakılması gerekiyor. Aynı bağlamda iş analizleri, iş kimliği ve iş gerekleriyle eğitimin bir fonksiyonu olduğunun bilinciyle gerekli yönetim ve organizasyonun bu esasa göre yapılıp yapılmadığını, iş görenlere örgüt kültürü ekseninde örgütsel davranış kazandırılıp kazandırılmadığını da sorgulamak gerekiyor. Öte yandan 1 Kasımda yapılacak seçimlere giderken, enerji ve madencilik sektörü başta olmak üzere, devletin mülkiyet ve ekonomideki çok fazla ağırlığı nedeniyle bir önceki yazımda da altını çizerek “DEVASA BİR İKTİSADİ İŞLETME” olarak ifade ettiğim Ülkemizde; iktidar ve iddialı muhalefetin seçim beyannamelerinde, bu sektörün; insan ve çevre dostu yöntemlerle daha fazla katma değer yaratmak üzere nasıl değerlendirileceği konusunda bir bilginin olmaması, önemli bir açmazımız olduğunu göstermektedir.
Ocaklarımızın kapatılması yada SÖNDÜRÜLMESİNİN çözüm olamayacağı bu sektörde; yeni faciaların yaşanmaması için kısa, orta ve uzun vadede madencilik rejimimizin yeniden yapılandırılarak çağdışı ”çoban-MOSTRA madenciliği” sisteminden “bilimsel madencilik” modeline geçilmelidir. Bunu sağlayacak finansal ve hukuki düzenlemeleri oluşturulacak MADENCİLİK BAKANLIĞI acilen kurulmalıdır.