HOCANIN MABADI
Bu aralar keyfin nasıl diye soranlara ‘Türkiye’ gibiyim diyorum Bir yanım umutlu bir yanım umutsuz bir yanım yorgun bir yanım mücadeleci bir yanım ‘dönülmez akşamın ufkundayım’ diyor bir yanım hopaaa ‘tavukları pişirmişem haciyi da çarşıya göndermişem’ diyor…
Hayrola keyfini ne kaçırıyor Acemi diye soranlara ’Yaşlanıyorum galiba eskiyi daha çok düşünüyorum’ diyorum.
Son günlerde nedense liseden mezun olduğum dönemdeki ‘5 Nisan’ kararlarını daha çok düşünmeye başladım. Belki memur çocuğu olduğumdan belki de öğrenci olduğumdan krizin derinliğini o dönem çok da fazla hissetmemiştim.
Her ülkenin ekonomik amaçlarından olan büyümek Türkiye’nin de her zaman ekonomik hedefi olmuştur. Ancak ülke kaynaklarının yetersizliği nedeniyle alınan dış fonlar Türkiye ekonomisinde belli dönemlerde ciddi ekonomik krizler yaşanmasına neden olmuştur.
1994 yılında yaşanan kriz de etkisi uzun yıllar geçmeyen krizlerden biridir.
Türkiye ekonomisinde, özellikle 1989’dan sonra, kamu kesimi gelir- gider dengesi ciddi biçimde bozulmuştu. Kamu kesimi açıkları yapısal, kurumsal nedenlerden kaynaklanıyordu. Devlet gelirlerini arttıracak sağlam esaslar oluşturulamamıştı.
Aşırı spekülatif sermaye girişinin ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkilerini 1993 yılının son aylarında Türkiye’de bozulan ekonomik dengelerle kriz hissedilmeye başlandı.
1993 yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu ve kısa dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacı taşıyacağını açıklamaya başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı ancak yüksek likidite ve düşmesi beklenen döviz talebini hızla artırmaya başladı.
Diğer yandan yüksek cari açık da devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz talebini artırıcı işlev görmekteydi.
Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın borsaya yönlendirilebileceğini düşünerek karar alıyordu. Ancak düşünüldüğü gibi olmadı.Bunun iki sebebi vardı. Bunlardan birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket ediyorlardı. Piyasaya sürülen döviz, talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta ve giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer taraftan borsa o dönem için 52 milyon dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan spekülatif sermayeyi karşılamaktan çok uzaktı.
5 Nisan 1994’te Tansu Çiller hükümeti, “enflasyonu ve faizi hızla düşürmek, TL’de istikrar sağlamak” amacıyla 5 Nisan Kararları’nı açıkladı. Bunun için piyasaya yüksek miktarda para sürdü.
O dönem Ekonomik İstikrar Paketi adı verilen bu yöntem piyasada yüksek likidite akışına neden olarak faizi düşürmek yerine, dövize hücuma neden oldu.
Başta akaryakıt olmak üzere kitle iletişim ürünlerine yüzde yüze yakın zam geldi. Hükümet daha sonra üç aylık 38 trilyona yakın tasarruf paketi açıkladı.
Dolar 6 Nisan 1994 tarihinde bir önceki güne oranla yüzde 25,78 değer kazandı. Devam eden günlerde Dolar iki katına yakın bir değerlenme kazandı.
16 Mart 1994 tarihinde Dolar, Türk Lirası karşısında yüzde 13,93, aynı yılın 19 Ocak tarihinde yüzde 11,11 değer kazandı.
4 Mart tarihinde yüzde 10,07, 25 Mart tarihinde 9,62 değer kazandı.
İki günlük resmi değer düşürme (devalüasyon) oranı yüzde 78’i buldu.
Türkiye, Mayıs 1994'te Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalamak durumunda kaldı.
5 Nisan kararlarının; ödemeler dengesi, döviz kuru, kamu dengesi, faiz oranı ve parasal büyüklükler üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Bu süreçte büyük kayıplar yaşandı.
Bazı tarihler, bazı kararlar asla unutulmazlar. Etkileri uzun yıllar devam eder.
5 Nisan kararları da bu unutulmayan kararlardan biridir.5 Nisan kararları bana hep şu imam fıkrasını hatırlatır.
Bir köyde imam namaz kıldırırken gaz çıkarır ve çok utanır. Utancından köyü terk eder. başka bir köyde imamlık yapmaya başlar. Bu köyde yaklaşık 15 sene imamlık yapar. Bir gün hanımına ‘nasılsa beni unutmuşlardır hadi köye geri dönelim’ demiş
Köyün girişine geldiklerinde genç bir çocuk görürler. İmam ‘çocuğa beni tanıyor musun’ diye sorar Çocuk ‘tanımıyorum’ der. İmam içinden iyi beni unutmuşlar diyerek rahatlar.
Tam giderken çocuğa ‘sen ne zaman doğdun’ diye sorar. Çocuk da ‘ben ne zaman doğduğumu bilmiyorum ama annem imam gaz çıkarttıktan 2 ay sonra doğduğumu söyler’ demiş.
İmam hanımına ‘kalk hanım kalk bizim mabadımız tarih olmuş’ der.
Galiba son günlerde 5 Nisan kararlarını, imam fıkrasını hatırlamam belki de tarihi günler yaşamamızdandır kimbilir.
Gelişmekte olan ülkelerde ne krizler, kararlar eksik olur ne de mabadların tarih olması…
Hayrola keyfini ne kaçırıyor Acemi diye soranlara ’Yaşlanıyorum galiba eskiyi daha çok düşünüyorum’ diyorum.
Son günlerde nedense liseden mezun olduğum dönemdeki ‘5 Nisan’ kararlarını daha çok düşünmeye başladım. Belki memur çocuğu olduğumdan belki de öğrenci olduğumdan krizin derinliğini o dönem çok da fazla hissetmemiştim.
Her ülkenin ekonomik amaçlarından olan büyümek Türkiye’nin de her zaman ekonomik hedefi olmuştur. Ancak ülke kaynaklarının yetersizliği nedeniyle alınan dış fonlar Türkiye ekonomisinde belli dönemlerde ciddi ekonomik krizler yaşanmasına neden olmuştur.
1994 yılında yaşanan kriz de etkisi uzun yıllar geçmeyen krizlerden biridir.
Türkiye ekonomisinde, özellikle 1989’dan sonra, kamu kesimi gelir- gider dengesi ciddi biçimde bozulmuştu. Kamu kesimi açıkları yapısal, kurumsal nedenlerden kaynaklanıyordu. Devlet gelirlerini arttıracak sağlam esaslar oluşturulamamıştı.
Aşırı spekülatif sermaye girişinin ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkilerini 1993 yılının son aylarında Türkiye’de bozulan ekonomik dengelerle kriz hissedilmeye başlandı.
1993 yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu ve kısa dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacı taşıyacağını açıklamaya başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı ancak yüksek likidite ve düşmesi beklenen döviz talebini hızla artırmaya başladı.
Diğer yandan yüksek cari açık da devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz talebini artırıcı işlev görmekteydi.
Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın borsaya yönlendirilebileceğini düşünerek karar alıyordu. Ancak düşünüldüğü gibi olmadı.Bunun iki sebebi vardı. Bunlardan birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket ediyorlardı. Piyasaya sürülen döviz, talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta ve giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer taraftan borsa o dönem için 52 milyon dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan spekülatif sermayeyi karşılamaktan çok uzaktı.
5 Nisan 1994’te Tansu Çiller hükümeti, “enflasyonu ve faizi hızla düşürmek, TL’de istikrar sağlamak” amacıyla 5 Nisan Kararları’nı açıkladı. Bunun için piyasaya yüksek miktarda para sürdü.
O dönem Ekonomik İstikrar Paketi adı verilen bu yöntem piyasada yüksek likidite akışına neden olarak faizi düşürmek yerine, dövize hücuma neden oldu.
Başta akaryakıt olmak üzere kitle iletişim ürünlerine yüzde yüze yakın zam geldi. Hükümet daha sonra üç aylık 38 trilyona yakın tasarruf paketi açıkladı.
Dolar 6 Nisan 1994 tarihinde bir önceki güne oranla yüzde 25,78 değer kazandı. Devam eden günlerde Dolar iki katına yakın bir değerlenme kazandı.
16 Mart 1994 tarihinde Dolar, Türk Lirası karşısında yüzde 13,93, aynı yılın 19 Ocak tarihinde yüzde 11,11 değer kazandı.
4 Mart tarihinde yüzde 10,07, 25 Mart tarihinde 9,62 değer kazandı.
İki günlük resmi değer düşürme (devalüasyon) oranı yüzde 78’i buldu.
Türkiye, Mayıs 1994'te Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalamak durumunda kaldı.
5 Nisan kararlarının; ödemeler dengesi, döviz kuru, kamu dengesi, faiz oranı ve parasal büyüklükler üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Bu süreçte büyük kayıplar yaşandı.
Bazı tarihler, bazı kararlar asla unutulmazlar. Etkileri uzun yıllar devam eder.
5 Nisan kararları da bu unutulmayan kararlardan biridir.5 Nisan kararları bana hep şu imam fıkrasını hatırlatır.
Bir köyde imam namaz kıldırırken gaz çıkarır ve çok utanır. Utancından köyü terk eder. başka bir köyde imamlık yapmaya başlar. Bu köyde yaklaşık 15 sene imamlık yapar. Bir gün hanımına ‘nasılsa beni unutmuşlardır hadi köye geri dönelim’ demiş
Köyün girişine geldiklerinde genç bir çocuk görürler. İmam ‘çocuğa beni tanıyor musun’ diye sorar Çocuk ‘tanımıyorum’ der. İmam içinden iyi beni unutmuşlar diyerek rahatlar.
Tam giderken çocuğa ‘sen ne zaman doğdun’ diye sorar. Çocuk da ‘ben ne zaman doğduğumu bilmiyorum ama annem imam gaz çıkarttıktan 2 ay sonra doğduğumu söyler’ demiş.
İmam hanımına ‘kalk hanım kalk bizim mabadımız tarih olmuş’ der.
Galiba son günlerde 5 Nisan kararlarını, imam fıkrasını hatırlamam belki de tarihi günler yaşamamızdandır kimbilir.
Gelişmekte olan ülkelerde ne krizler, kararlar eksik olur ne de mabadların tarih olması…