GRİNİN ELLİ TONU
22 Ağustos 1944 tarihinde Manhattanda evhanımı bir anne ve eczacı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. New Yorktaki Rochester üniversitesinde fen bölümünde lisans eğitimini tamamladı.Doktorasını ise Harward üniversitesinde hukukta yaptı.
1974’te ilk olarak Wall Streetteki Donaldson, Lufkin&Jenrette (DLJ) finans şirketinin gayrimenkul bölümünde avukat olarak işe başladı.
Sıradan bir yaşam hikayesi gibi düşünülebilecek bu hayat, birçok şirketin hatta bir ülkenin kaderini değiştireceği kimsenin aklına gelmezdi.
Donaldson, Lufkin&Jenrette (DLJ) finans şirketinde 3 yıl avukat olarak çalıştıktan sonra 1977 yılında ailesinden ödünç aldığı 1 milyon dolar ile Elliott Management adlı bir fon kurdu.
Latince ‘’Argentum’’ (gümüş) kelimesinden gelen Arjantin İtalyan ve İspanyol göçmenler tarafından maden bulma umuduyla kurulmuş şirin, sıcak bir Latin Amerikan ülkesidir.Kendine has yaşam biçimi ve sıcaklığı ile ayrı bir dünyaları vardır. Soya, mısır, buğday gibi ürünleri ihraç ederken otomobil gibi ürünleri ise ithal eden ekonomik yapıları vardır.Futbol hayatlarının önemli bir parçası iken dünyanın en çok şarap tüketen 7. ülkesidir.
Bu renkli, sıcak insanların ülkesinde ise ekonomi hiç de öyle yolunda gitmemiştir.En son 2001 yılında içine düştükleri çıkmazda ülkenin 32 yıl içinde üçüncü kez iflasa sürüklendiği gündeme geldi.
2001 yılında ülkesinin 30 Haziran vadeli faiz borçlarını ödediğini söyleyen Arjantin ekonomi bakanı ise teknik olarak iflas etmediklerini savundu.Oysaki ülke ekonomisinin durumu onun bu sözlerini desteklemiyordu yazık ki bu durum ülkede ilk defa yaşanmıyordu.
Yaşanan bu fırtına ilk miydi yoksa son mu olacaktı?
ABD'de başlayan 1929 krizi bir yıl sonra Arjantin'i vurmuş, ülke kamu işçilerine maaş ödeyemez hale gelerek, büyük derin bir krize girmişti.
1930 krizinden çıkmak hiçte kolay olmadı.Siyasi karışıklık devam etti.Ancak 1946'da Arjantin'in başına geçen Juan Peron, ilk yıllarda yüzde 6 büyüme yakalamayı başardı.Şu meşhur umut dolu Eva Peron dönemi.Halkın sevgilisi, Arjantin’in Evitası. Melesef ki 1950'lerin ortalarında ülke popülist politikalar nedeniyle yine ekonomik krize girmiş, enflasyon da % 40 a çıkmıştı.
1930-1983 arasında yaşanan siyasi çalkantılar ülkenin en büyük derdi durumundaydı Arjantin’de sular hiç durulmuyordu. Ekonomik olarak da bir türlü güçlenemiyordu.Askeri müdahaleler ülke kötü ekonomisini etkilemiş yazık ki 1976 yılına gelindiğinde ekonominin en büyük göstergelerinden enflasyon % 600'e fırlamıştı.
1983'te demokrasinin geri döndüğü Arjantin’de, geçmişteki insan hakları ihlallerinin ve ekonomi politikalarının sancısını çekildi. 1989'da 30 milyonluk ülkede sadece 30 bin kişi gelir vergisi ödemişti ve yazık ki yine enflasyon ülkenin hala en büyük ekonomik sorunuydu. Enflasyon yüzde 5.000 olmuştu.
2001 yılına gelindiğinde ise yine sancılı bir tablo ile karşılaşıldı.Lakabı El Turco, olan Carlos Menem'in 1989-1999 devlet başkanlığı döneminde yabancı yatırım ve özelleştirmeler hızlanmıştı.Hızla ülkeye yabancı sermaye girmişti. Ancak bu gelişmeler hiçte beklendiği gibi sonuçlanmadı. 2001'de işsizlik yüzde 20'lere çıkmış ve 1998 Asya ve Rusya krizinin de etkisiyle ülkenin borcu 100 milyar doları aşmıştı. GSMH'nin yüzde 166'sını oluşturan borçlarını ülke ödeyemeyince iflas etti
Arjantin 2001 yılında yaşadığı büyük krizle iflas ilan etti ve o dönem yaklaşık 100 milyar dolar civarında olan dış borç ödemelerini durdurdu. 2003 yılında iktidara gelen Nestor Kirchner hükümeti kreditörlerle yeniden pazarlığa başladı. “kreditörlerin %93'üyle borçların ortalama %65 oranında indirime gidilmesi ve 2005 ve 2010 yıllarında toplu ödemeler yapılması konusunda anlaştı. Anlaşma dışında kalan %7'lik kesim o tarihten itibaren hukuksal mücadele başlattı.
Arjantin’in yaşadığı bu olayın bizim başta anlattığımız kahramanımızla ne ilgisi var diye soracak olursanız işte tam da kahramanımızın Arjantinin bu hikayesine girme vakti geldi.
Kahramanımız Paul Elliott Singer’ın kurmuş olduğu Elliott Management adlı fon, önce batmış küçük şirketleri tuzağa düşürerek işe başladı. İlk adımda batan şirketlerin borcunu iskontolu olarak satın alıyor, zaten batmış şirketten herkes umudunu kestiği için 100 dolarlık borcu 20 dolar gibi düşük meblağlarla topluyordu. Şirket iflasını ilan ettiğinden alacaklıların büyük kısmı da uzlaşmayı seçiyordu. Ama 'akbaba' lakabı ile anılan Singer için iş , uzlaşmadan sonra başlıyordu. Hukuk bilgisi burada devreye giriyor, uygun zamanı bulduğunda borcun tamamının faiziyle birlikte ödenmesi için mahkemeye başvuruyordu.
Davalar çok uzun sürse de Singer neredeyse tüm işlerinden kazançlı çıktı. Sabırla avının güçsüz düşmesini beklediği için de 'akbaba' olarak anılmaya başlandı.
Paul Elliott Singer, bu işte uzmanlaşmıştı ve artık onun için şirketleri tuzağa düşürmek denizdeki küçük balıktı. Oysaki yatırım yaptığı krizdeki ülkeler onun için denizdeki büyük balıktı. Süreci çok iyi biliyordu.
Arjantinde fonlarla müzakerelere başladı. Alacaklarının yüzde 75'inden vazgeçen fonlar yeniden yapılandırmayı kabul etti. Ancak pusuda bekleyen akbaba fonlar anlaşmayı reddedip ABD mahkemelerinde alacak davası açtı. Bu sürecin başında ise kahramanımız Paul Singer'a ait olan NML Capital vardı.. Davalar 18 Temmuz'da sonuçlandı. Mahkeme, 1.3 milyar dolarlık borcu ödemesi için ülkeye 30 Temmuz'u gösterdi. Arjantin hükümeti, Amerikalı arabulucularla görüştü. Görüşmelerden sonuç alınamadı.
Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner, "akbabalar" olarak tanımladığı kreditörleri ülkenin borç sorunundan faydalanıp kar peşinde koşmakla suçladı.
Süreç nasıl sonuçlandı, Arjantin borçlarını yapılandırabildi mi ‘akbaba’ Singer Arjantin’in bu zor durumundan ne kadar kazanç sağladı hepsini size bırakıyorum…
Bu hikayeden bana kalanları ise son söz olarak paylaşmak istiyorum:
Bu yazıyı okuyan herkesin Singer’i fırsatçılıkla suçlayacağını tahmin ediyorum ancak kapitalist sistemde Singer hakkını yasal yollarla arayan bir yatırımcıdan başkası değildi.Hakkını arayan Singer hikayedeki tek suçlu mudur?Grinin bir tonu…
Arjantin, yıllarca tarımsal ürünler ihraç edip, elektronik eşya gibi pahalı ürünler ithal eden politikalar izlerken katma değer üretmeden daha ne kadar ekonomisini yürütebilirdi?İşin suçlusu ekonomi politikaları mıdır?Grinin başka tonu
Askeri darbe, siyasi çalkantılar, düşen hükümetler, populist politakalar sırasında ülkenin temel yapı taşları oluşturulmadan ülke ne kadar ileriye gidebilirdi?Tek suçlu siyasi karar alıcılar mıdır?Grinin başka tonu…
Bu tablodaki tek suçluyu veya en büyük suçluyu bulmak inanın o kadar zorken tek masumun açlık sınırıyla yaşam mücadelesini veren Arjantin halkı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu hikayede ‘grinin elli tonu’ varken ekonomik olarak ayakta durmayı başaramamış, ileriye gidememiş, sefalet sınırına mahkum edilmenin tek bir rengi vardır. O da acının rengi.
Arjantin, bu kaderi yaşayan ilk veya son ülke midir? Şu anda Venezüella’da yaşanan ekonomik krizi göz önüne alırsak Arjantin de Venezüela da bu kaderi yaşayan ne ilk, ne son ülke olacaktır.
GSMH’sının üzerinde borç yükü taşıyan, bilgi, katma değer üretmeden yaşamını sürdüren ekonomik gücünü eline alamamış, dış borca bağımlı her toplum Arjantin’in yaşadığını kaderi yaşamaya mahkumdur.
Acımasız kapitalist sistemde isimleri farklı da olsa akbaba Singerler asla eksik olmayacaktır, ekonomik güce sahip toplumlar ise akbabaların varlığından habersiz mutlu yaşamlarını sürdürmeye devam edecektir.
Finasın filmlerle,, hayatla, komediyle birleştirilmiş hali Acemi Finansçının Günlüğü kitabı