SANAL HAYATLARIN YALAN KAHRAMANLARI
-Gördün mü şunu Alican’ı bu akşam zırttırbort barda sahneye çıkacakmış
-Bitiğim ben bu çocuğa kızım kesin akşam ordayız
- Geçen gün taktığı çantaya öldüm
- Nası bişe?
-Lattırı Vattutun son modeliiiiiii.50.000 EUR
-Ay kaçırmışım(üzgün emoje)
İşte böyledir bizim estetikli , bir o kadar da renkli Alican’ın sanal hayatı.
Bilmem kaç milyon takipçisi vardır.Her gittiği yeri fan doldurur.
Likeları, renkli hayatları, estetikli kaşları , aşkları, delici bakışları…
Alican’dan bahsettiysek de bizim hikayemizin kahramanı sadece o değildir.
Kediştir, ciciştir ,koçiştir….Hepsinin sunduğu renkli, bir o kadar da muhteşem hayatları vardır.
Gittikleri yerler, yedikleri, giydikleri, büzgülü dudakları, sonu gelmez lıkelerı, hepsi ama hepsi olay olur.
Bir tweetleri için koca firmalar bir ton para dökerler sırf fanlarının ilgisini çekebilmek için.Onlar için takipçi sayısı herşeyden önce gelir.
Kolay değildir sosyal medya fenomeni olmak.
Sorsan bir sürü janjanlı meslekleri vardır kişisel make up artist, kişisel bakım zamazingosu, kişisel hayat koçu(cafcaflı adıyla coaching zabazazupzup) ….20 yaşında ama koç gibi koç maşallah her tarafından boy boy hayat deneyimi akıyor.
Bakışlarından , sarı saçlarından belli ne kadar donanımlı olduğu.20 yaşında dünyadaki bütün hırslardan arınmış ulvi bir amaç peşinde koçluk yapıyor…Yürü be koçum kim tutar seni…..
Koçum benim koçum benim 96 doçum benim☺
Hayran hayran lüks hayatlara imrenen gençlerimiz ise yaşadıkları hayattan keyif alamaz halde yaşamlarına devam ederken hayalleri sanal hayatın yalan kahramanlarının sahip olduğu şeylere sahip olmaktır.
Sanal hayatın , yalan kahramanları aslında sosyal medya işinden aldıkları reklam paralarıyla aptalsı bakışlarının altında son derece akıllı bir tüccar havasındadırlar.
Oysaki gerçek yaşamda 2013 yılında TUİK’in yayınladığı bir araştırmada Türkiye’de her 100 kişinin 15 kişisinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı açıklanmıştır.
Yine aynı çalışmada beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir hafta tatil, doğalgaz, kira, elektrik gibi faturalar açısından ödeme zorluğu yaşamamak, iki günde bir et, tavuk, balık yiyebilmek, evin ısınma ihtiyacını karşılamak, çamaşır makinesi sahibi olmak, renkli televizyon sahibi olmak, telefon sahibi olmak ve otomobil sahibi olmaktan oluşan temel 9 kriterden 4'ünü karşılayamamak "maddi yoksunluk" olarak tanımlanmaktadır.
TÜİKtarafından yapılan hesaplamaya göre 2013 yılında nüfusun %49,7'sinin maddi yoksunluk yaşadığı açıklanmıştı. Yani her iki kişiden biri bu temel yaşam giderlerini karşılama gücünden yoksun olduğu ortaya koyulmuştur.
Sanal dünyaların yalan hayatlarından sıyrılıp gerçek hayatın adsız kahramanlarının hayatına baktığımız noktada ise okumak isteyip burs bulmaya çalışan çocuklar, emekli olup çalışmaya devam eden emekçiler, iş bulmakta güçlük çeken gençler, çalıştığının karşılığını alamayan mutsuz çalışanlar gibi bir sürü yaşam hikayesi ile karşılaşıyoruz.Bunlarla karşılaşıyoruz da ne yapıyoruz dersiniz?Bu saydığımız sorunlar sadece Türkiye’nin mi sorunudur veya gelir dağılımındaki adaletsizlikle nereye gidiyoruz derseniz sizinle şunları paylaşmak isteriz.
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın 2016 yılında yayınladığı geleneksel rapora göre, dünya nüfusunun yüzde 20'si aşırı yoksulluk sınırı olan günlük 1.90 dolar gelir ile yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Söz konusu rakam 1988 ile 2011 yılları arasında neredeyse hiç değişmemiştir. Servet piramitinin en tepesinde yer alan yüzde 10'lük kesimin gelir düzeyinin bu zaman diliminde yüzde 46 arttığı belirtilmişti.
Hükümetlere eşitsizliğe son verilmesi çağrısında bulunun Oxfam, 2015 yılında yayımladığı raporda en zengin yüzde 1'lik kesimin toplam servetinin dünyanın geri kalan yüzde 99'unun servetinden daha fazla olacağı öngörüsünde bulunmuştu.
2016 yılındaki raporda dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk gelen 70 milyon kişinin dünyanın geri kalan yüzde 99'undan (Yaklaşık 7 milyar insan) daha fazla servete sahip olacağını açıkladı.
Dünyadaki durumun da Türkiye’deki durumdan pek bir farkı görünmemektedir. Zengin ile fakir arasındaki uçurum her yıl gitgide açılmaya devam etmektedir. Durum böyleyse bizi ne kurtarır?
Bu gidişat nasıl son bulur, bizi ne kurtarır sorusuna bulduğum tek yanıt vardır : iyilik kurtarır.
Bizi bir birimize dokunmak kurtarır, okumak isteyene burs vermek kurtarır, iş isteyeni meslek sahibi yapmak kurtarır, kadını hayatın içine çekmek kurtarır…
İyi de biz birey olarak ne yapabiliriz devlet yapsın , şirketler düşünsün dediğimiz noktada bir çok şeyi kaybediyoruz.
Üniversiteden mezun olan çocuklarımız ne yapacaklarını bilmedikleri için oradan oraya savruluyorlar.
Okumak isteyen çocuklarımız burs bulamadıkları noktada başka hayatlara kayıyorlar.
Devletin yaptığı yardımlar ise çoğu zaman yerine ulaşmadığı için pek çok kişi yoksulluk sınırının altında geçim mücadelesi vermeye çalışıyor.
Gelir dağılımının adil olmadığı her noktada da yasadışı yapılar baş göstermeye başlıyor.
Uluslararası şirketler bu gidişatın dünyadaki yaşam şartlarını zorladığının farkında oldukları için sosyal sorumluluk projeleri ile sorunların ucundan tutma işini üstlenmişlerdir.
Dünya çapındaki şirketler, uzun bir süreden beri sosyal sorumluluk projeleri ile dünyadaki yaraları sarmaya çalışmaktadır.
Milton Friedman gibi bazı iktisatçılar ciddi eleştiriler yapsalar da sosyal sorumluk projeleri umut niteliğindedir. Friedman, 1970 yılında New York Times'da yazdığı bir makalesinde şirketlerin sosyal sorumluluk projelerini karlarını artırmak için yaptığına dikkat çekmiş ve "Kurumlar yapay bir insan olduğu için sorumlulukları da yapaydır. Şirketlerin de bütün olarak, böyle belirsiz bir konuda sorumluluk sahibi olduğu söylenemez" diyerek eleştirmiştir.
Bütün bu eleştirilere ragmen , Phillip Morris şirketi 2005 yılında 70 farklı ülkede toplam 28 milyon dolardan fazla yardımda bulunmuştur.
Coca Cola şirketi, 2005 yılında toplumsal yatırım programları kapsamında 76 milyon dolarlık harcama yapmıştır. 2005 yılında 40 milyon dolar aktaran Microsoft, kar amacı gütmeyen 5 bin organizasyona 224 milyon dolar değerinde bilgisayar yardımında bulunmuştur.
Gilette firması 5 milyon dolara Kanser evleri kurmuştur.
Bill Gates Vakfı senelerdir Afrika’daki çocukların beslenme sorunları üzerine çalışmaktadır.
Yeter mi?Yaraları sarmak için yetmez ama daha yaşanabilir bir dünya için bir adımdır…
Neden daha iyi bir dünya için daha fazla dokunmalıyız neden iyilik’ yapmalıyız derseniz? Sosyal patlamaların , çocuk ölümlerinin olmadığı , dünyanın kan gölüne dönmediği bir dünyada nefes alabilmek için özellikle gelir dağılımındaki adaletsizlikle mücadele şarttır.
Gelir dağılımının adaletli olduğunu belirtilen toplumların hiç birinde toplumsal sosyal patlamaların, terör olaylarının, savaşların yaşanmadığı aşikardır.
Daha yaşanabilir bir dünya için daha fazla gelir adaleti ve daha fazla iyilik lazım.
Adalet sorununun çözülmediği bir dünyada nefes almak her geçen gün zorlaşmaktadır….
Sanal alemin yalan kahramlarından, gerçek dünyanın adsız kayıp kahramanlarına yol aldığımızda daha yaşanabilir bir dünyaya yol alacağız..
Ponçik: Gelir adaletsizliği sorunu başarılı, büyük ekonomistler tarafından Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı ile anlatılır ancak yazıyı yazan benim gibi acemi bir finansçı olunca sorun katsayılardan, eğrilerden sıyrılıp bambaşka bir hal alır.
Böyle derin bir konuyu bu şekilde anlattığım için umarım beni mazur görmüşsünüzdür.
Kendi yaralarımızı iyileştirmek, acılarımızı sarıp sarmalamak için kişisel gelişim kitaplarına, yaşam koçlarına, sanal kahramanların yalan dünyalarına sığınmayı bir kenara bırakın etrafınızdaki yaraları sarın.
İşte o zaman yaralarınızın kapandığını, iyileştiğinizi göreceksiniz.Siz iyileşeceksiniz, dünya iyileşecek….
Son söz ‘bizi sadece ve sadece iyilik kurtarır’