GÜLEN GÖZLER
Ekonomi yazmak için yola çıktım ancak herkesin finans yazdığı bu günlerde içimizi ısıtacak, ruhumuza iyi gelecek bir filmi yazmak istedim. Adile Naşit, Münir Özkul , Şener Şen, Müjde Ar, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe ve adını sayamadığım muteşem oyuncuların yer aldığı 1977 yapımı ‘Gülen Gözler’ filmi hatırlatmak istedim.
Yaşar Usta, (Münir Özkul) karısı Nezaket (Adile Naşit) ve beş yetişkin kızı ile İstanbul'da ahşap eski tip evlerinde orta halli yaşam sürdüren bir ailedir. Yaşar usta, evlerinin altındaki atölyesinde marangozluk yaparak ailesinin geçimini sağlar. Kızlarının iki tanesinin üniversitede okuyan, genç delikanlılara gönlünü kaptırması ile film bir aile komedisi haline dönüşür.
Babalarından habersiz evi ipotek verip kızlarına dügün yapan anne Nezaket, borcun günü gelince ödeyemeyince tek varlıkları olan ahşap evlerini kaybetme tehlikesi ile karşılaşırlar. Damatların evde sabun üretip satarak borç ödeme planı, yağan yağmurla eriyip gider.Filmin sonunda aileye yardım edeni ise film boyunca ailenin büyük kızı Fikret(Ayşen Gruda) ile evlenmek isteyen ancak Yaşar beyi ikna edemeyen pilot Vecihi (Şener Şen ) olur. Pilot Vecihi uçağıyla evin üstünden her geçişinde evde yer yerinden oynarken filmin son karesinde bütün aile fertleri evin bir köşesinden tutarak evin yıkılmasını önleyerek gülen gözlerle seyirciye bakarlar.
Her birimizin kendinden birşeyler bulduğu, insanın içini ısıtan bu muhteşem aile filmini her izlediğimde Türkiye gerçeğini görürüm. Ailedeki tek çalışan baba bütün aileyi geçindirmeye çalışır.(Tıpkı şimdi çok çocuklu ailelerde babaların evi geçindirdiği gibi) Anne Nezaket hanım gizli de olsa evin ekonomisini yönetir tıpkı annelerimizin yaptığı gibi..Türkiye halkının ise tek varlığı içinde yaşadığı vatanı aynı Yaşar beylerin sahip olduğu tek şeyin eski ahşap ev olduğu gibi.
Filmin bir de kötü karakteri vardır. Mütehit, uyanık Yunus efendi.
Bir yandan tefecilik yapan , daha fazla kar etmek için malzemeden çalan Yunus efendi. kıt kanaat geçinen zor durumdaki insanların evlerine bile göz koyabilecek kadar da kötü bir karakterdir.Film malzemeden çaldığı için inşaatı çöken Yunus efendinin iflas etmesi ve dürüst, kıt, kanaat, emeği ile geçinen Yaşar ustanın evine sığınması ile noktalanır. Her güzel film gibi bu film de iyilerin zaferi ile son bulur.
Gerçek hayatta kötü kalpli Yunus karakterini bir kişi ile veya bir kurumla eşleştirmek çok doğru olmayabilir ancak yaşadığımız dünyanın gerçeği de olduğu ortadadır. Hayatın içinde böyle kapitalistlerin varolduğu ve varolacağı kaçınılımaz bir gerçektir.
Aslında film Türk aile komedisi üzerine kurgulansa da Türkiye ekonomisinin tüm yapısını gözler önüne sermektedir.. Yaşar usta , iki tane elemanı ile üretim yapmaya çalışıyorken bizim sanayileşmemiş üreticilerimizin hikayesini anlatmaktadır.
Küçük işletmelerimiz fabrikasyon üretim yapan işletmelerle yarışırken nasıl da yaşam mücadelesi verdikleri görülmektedir.
Hikaye 70li yıllara ait olsa da aile tipi üretim yapan işletmelerimiz yoğun rekabete rağmen varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır. Özellikle tarım sektöründe üretim yapan ya da turizm sektöründe pansiyon tarzı hizmet veren küçük işletme sayısı bir hayli fazladır. Hatta ekonomimize can suyu oldukları da bilinen bir gerçektir. Ekonomik krizlerde büyük fabrikalar kapanırken aile tipi işletmelerimiz küçük yapılarını sürdürerek ekonomiye nefes aldırmayı başarmışlardır
Evde sabun tozu imalatı yaparak kısa sürede aldıkları borcu kapatmaya çalışan damatlar ise bizim kredi alıp, iş kurmaya çalışan girişimcilerimizden başkası değildir.O dönem sabun tozunun en popüler olduğu günler olduğu için sabun tozu üreterek kısa yoldan para kazanmak istemişlerdir.
Siz de bilirsiniz Türkiye ekonomisinde her dönem gelen talebe göre girişimcilerin yoğun olarak ilgi gösterdikleri işler olur.Küçük girişimciler kimi zaman su istasyonu açar kimi zaman telefon bayii açar kimi zaman video kaset kiralar kimi zaman cd satıcısı olurlar Tüm girişimcilerin hayali ise en kısa sürede en çok parayı kazanmaktır. Hikayemizde ise damatlarımızın hesaba katmadıkları şey havanın yağışı oldu. Filmdeki damatlarımız üretime devam etmişler midir, etmemişler midir bunu bilmiyoruz ancak girişimlerde hesaba katılmayan şeyler her zaman olabilir önemli olan pes etmemek ve yola devam etmektir.
Gelelim evin en iyiniyetli ama bir o kadar saf üyesine.
Nezaket hanım kızlarını mutlu edebilmek, düğünlerini yapabilmek adına ailesine ait tek varlığı ipotek vererek ödeme gücünden yüksek bir borç almıştır.
Sonuçta da tek varlıklarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Siz de farkındasınızdır etrafımızda pek çok kişi dügün yapmak, araba almak, tatile gitmek gibi sebeplerle gelirlerinden yüksek borçlanmaktadır.O nedenle Nezaket hanımı Türkiye’de borç yükü ile yaşayan insanlarla özdeşleştirmemiz hiç de yanlış olmaz. Ne yazık ki Türkiye’de yaşayan 3 kişiden 2’si kredi kartı, kredi gibi borç yükü taşımaktadır. Son yapılan vergi affında da milyonlarca kişinin SGK, gelir vergisi gibi borçlar taşıdıkları da görülmüştür.Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi finansal okur yazarlık ‘kendi parasını yönetebilme becerisi’ ve Finansal Planlama kavramları gelişmediği sürece de benzer tabloları yaşayacağımız kaçınılmaz bir gerçektir.
Filmin sonunda Vecihi’nin düğün için biriktirdiği para, evin kurtarılması için kullanılmış ve film mutlu sonla bitmiştir. Ancak ekonomik dar boğazlarda ne yazık ki her zaman bizi kurtaracak Vecihi’ler olmayabiliyor. Bir zamanlar ülkemizin girdiği dar boğazda IMF, Vecihi gibi bize el uzatmış ve o an (bazı yükümlülüklere sokarak) bizi rahatlamış olsa da bu sürdürülebilir birşey değildir.
Girdiğimiz her ekonomik krizde bir Vecihi umudunu taşır olmak aslında ekonomik kırılganlığı önüne sermektedir.(Aslında Vecihi beklemek sadece bizim ülkemize has bir durum da değil. 2008 krizinde ABD’de yaşananlara baktığımızda General Motors gibi büyük reel sektör firmalarından tutun bir sürü büyük bankanın FED’den yardım talep ettiğine şahit olduk.)
Hevesli damat adayı Vecihi’nin evin üstünden geçişi ile evi büyük bir sarsıntıya uğratması, ülkemizin her ekonomik sıkıntıda sarsıntıya uğramasına ne kadar da çok benzemektedir…Filmde, .Vecihi’nin geçişinde, her sarsıntıdan aile bireylerinin evin bir köşesinden tutması ile de bu sarsıntı atlatılır.
Bir zamanlar ekonomik sıkıntıda annelerimiz yüzüklerini çıkartıp satmışlardır, şimdi ise ekonomiye destek vermek için halkımız döviz bozdurmak üzere harekete geçmiştir.
Bu yöntemler ne kadar doğru ne kadar sürdürülebilir tartışılsa da herkesin ekonomiyi ayakta tutmak için iyiniyetli hareket ettiğini söylemek doğru olacaktır.
Filmdeki ailemiz de her sarsıntıda , her yaşanan ekonomik krizde herkesin bir köşeden tutup sahip oldukları varlıkları korumaya çalıştığı gibi, evlerini ayakta tutmaya çalışmışlardır…
Gülen Gözler, 1977 yılında yapılmış olsa da Türkiye gerçeğinin ta kendisidir. Her sarsıntıda ayakta kalmaya çalışan, iyi kalpli, istedikleri yaşama kavuşabilmek için varını yokunu ortaya koyan, planladıkları işlerinde hayal kırıklığına uğrasalar bile ayakta durmaya çalışan bir aile gibi….Küçük hayatlardaki, büyük yaşam mücadelesi Türkiye gerçeği gibi hep ayakta durmaya çalışan, her sarsıntıda evin bir köşesinden tutan….
Ponçik: Hayatımızda her zaman kapitalist Yunuslar, varlığımızı sarsıntıya uğratan krizler, yağan yağmurlarla uçup giden iş planlarımız olacak önemli olan sarsılan dünyamızda Vecihileri beklemeden ayakta kalabilme ekonomik gücünü elde edebilmek…
Çok hoş bir yazı olmuş.. Çok farklı bir bakış açısı ve gerçekten de eğlenceli bir şekilde önemli hatalara vurgu yapılmış. Elinize sağlık.