İLİŞKİLER İDEALİ: ALANIN KEŞFİ
“Güç olan ölümden kaçınmak değil, kötülükten kaçınmaktır. Çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.” Sokrates
Bu çalışma pek çok soru işaretiyle başladı. Örneğin, bir iletişim sürecinin sonunda, hedeflediği kitlenin zihnini yönetmeyi başaran Halkla İlişkiler disiplini, başka bir deyişle toplumu yeniden şekillendirebilen yani toplum mühendisliği işlevini gören ya da kurumların itibar sürecini yöneten disiplin, bunu yaparken sorumluluk ilkesinden hareketlebaşlıyor muydu bu yolculuğa ya da konu kendi itibarını yönetmek olduğunda sınıfta mı kalmaktaydı?
Biz; Halkla İlişkiler evrenine hizmet edenler, onu geliştirmeye çalışanlar ya da ondan faydalananlar yani tüm paydaşlar, kavramsal açıdan “Halkla İlişkileri” aynı şekilde algılıyor muyduk? Zihnimizde “Halkla İlişkiler” dediğimizde aynı görüntü oluşuyor, onu tarif ederken benzer kelimeler mi dökülüyordu ağzımızdan?
Uygulayıcılar, çok kısa sürelerde büyük mucizeler bekleyen müşterilerine (halkla ilişkiler disiplinini anlamak konusunda sıkıntı yaşansa da) büyük bir sabırla halkla ilişkilerin aslında ne olduğunu anlatmaya çalışıyorlar ve eğer kısa sürede sonuç beklemek yerine resmin bütününü görmeyi başardıklarındauzun vadede neler elde edebileceklerine dair bir ikna çabası içine giriyorlar mıydı?
Akademisyenler, zihinlerinde ortak algıyla Halkla İlişkileri anlatıyor muydu öğrencilerine, yoksa üniversiteden üniversiteye Halkla İlişkilerin tanımı değişiyor ve sektöre farklı “Halkla İlişkiler” algısına sahip insanlar mı yetişip gidiyordu? Daha da önemlisi gerçek bir entelektüel alt yapı kurulabiliyor muydu?
Meslek örgütü, kuruluş amacının gereği her platformda halkla ilişkiler mesleğini tanıtmaya, anlatmaya çalışıyor muydu? Bunun için ortam yaratmaya gayret ediyor muydu? Halkla ilişkiler konusunda öğrenim gören öğrencilerin sektörle buluşmasını sağlıyor, standartlaşabilecek ve evrensel değerleri barındıran bir halkla ilişkiler etiği oluşturmaya ve bunu yaymaya çalışıyor muydu? Denetime ilişkin süreç işletilebiliyor muydu?
Daha da öteye giderek sokağa çıktığımızda ve insanlara “halkla ilişkiler” nedir dediğimizde hemen aynı şekilde anlatıyorlar mıydı bize disiplini? Yoksa birbirinden çok farklı tanımlar, kavram karmaşası ve mesleğe ilişkin darmadağın bir algı mı söz konusuydu?
Bu düşüncelerden yola çıkarak bu konu, çok uzun zamandır gündemimde olan ve pek çok değerli akademisyen, sektör çalışanı ve meslek örgütü üyeleriyle yaptığım derinlemesine görüşmelerle birlikte şekillendi ve özellikle 2016-2017 eğitim öğretim yılını içine alan süreçteki doktora derslerimde, doktora öğrencilerimle birlikte daha da derinlemesine araştırma yaptığımız bir süreç haline geldi. Bu süreçte bu kitapta yer alan konular üzerine çalışmalar yaptık ve halkla ilişkilere ilişkin ne varsa özellikle etik kaygılar temelinden, Antik Yunan ve Antik Çin’den başlayarak yakın zamanımıza kadar yer alan filozofları ve düşünceleri üzerine kafa yorarak, önce halkla ilişkiler ve etik üzerine sonrasında ise halkla ilişkiler yönetiminde ideal üzerine çalıştık ve halkla ilişkiler idealimiz doğrultusunda alanı keşfe çıktık.
Bu kitabı oluşturan çalışmalara başlamadan önce, “halkla ilişkilerin itibar sorunu” üzerine çalışırken gerek sektörden gerek akademiden ve gerekse halkla ilişkiler meslek örgütlerinden pek çok değerli insanla görüşmeler yapıldı, bu görüşmelerin en temel sebebi, halkla ilişkiler disiplininin itibar sorununu oluşturan temel nedenler üzerine bir analiz yapabilmek ve bu analizden hareketle daha derinlemesine bir araştırma gerçekleştirebilmekti.
Halkla ilişkiler sektöründe yer alan, nicelik açısından sayıca fazlaca olsa da nitelik açısından belli başlı sayıda olan ajansların bir kısmının başkanlarıyla, akademinin değerli hocalarıyla, halkla ilişkiler disiplininin önemli isimleriyle ve meslek örgütlerimizin başkanlarıyla yapılan derinlem esine görüşmeler ile çalışmamızın temeli/çıkış noktası oluşturulmuş oldu.
Çalışmanın Temel Çatısı
Halkla ilişkiler evrenini oluşturan sosyal paydaşları en temel şekliyle üç grupta toplamak mümkündür. Bu üç grup; halkla ilişkiler akademisyenleri, halkla ilişkiler profesyonelleri ve iletişim STK’ları/iletişim meslek örgütleri olarak sıralanabilir.
Bu paydaşlar üzerindeki temel misyonlar, bu misyonların yerine getirilmesindeki temel problemler, bu problemlerin nereden kaynaklandığı, sosyal paydaşlar arasındaki iletişim aksaklıkları, iletişim eğitiminin nicelik ve nitelik açısından kalitesi, akademik eğilim ve akademiden kaynaklanan temel sorunlar, tüm bunların dışında mesleği tanıtmak ve anlatmak ile ilgili en önemli göreve sahip iletişim STK’ları/meslek örgütleri açısından aksaklıkların ortaya konması en önemli ilk hedef olarak belirlendi.
Başta da belirttiğimiz gibi araştırma yapılırken en temel amaç, halkla ilişkilerin ülkemizde neden hala hak ettiği öneme ve itibara kavuşmadığına ilişkin en temel sorunları ortaya koyabilmekti.
Bu konu aslında, halkla ilişkilerin tüm iletişim evrenini oluşturan paydaşlar arasında ortak bir algıya sahip olmamasıyla ve standart/yerleşik bir etik değerler sistemi olmamasıyla çok yakından ilgiliydi. Bu çerçevedeki en temel nedenleri ortaya koyabilmek bundan sonraki süreci yönetebilmek açısından büyük önem taşımaktaydı.
Halkla ilişkilerin itibarına ilişkin çalışma evreni çok daha geniş planlanabilirdi elbette ancak en temel paydaşlar üzerinden yola çıkmak, bu temel paydaşlar üzerinden sorunları belirlemek öncelikli adım olarak görüldü ve ilerleyen zaman dilimlerinde çalışmayı daha geniş bir alana yaymak daha anlamlı bulundu. Gerek sektörün ve gerekse akademide yoğunluğu arasında bu çalışmaya zaman ayıran ve değerli görüşlerini bizimle paylaşan kimi akademisyen, kimi ajans başkanı kimi PR profesyoneli, kimi meslek örgütü çalışanı kişiler olmasaydı bu çalışmanın çatısı ortaya çıkmazdı. Bu üç temel sosyal paydaş, çalışmanın temel problematiğinin en önemli tarafları. Ve onların görüşleri olmadan meseleyi anlamak, algılamak ve çözüm üretme çabasına girmek mümkün olamazdı.
Çalışmamızda, disiplininin algılama ve algılanma sorunu, meslek örgütlerine ilişkin temel sorunlar, akademideki aksaklıklar, etik kodların yetersizliği ve meslekteki denetim eksikliği, sektörün yanlış uygulamaları bir araya geldiğinde ne yazık ki niyet tasarımı yapan, algıları yöneten, toplumları yeniden inşa edebilecek güce sahip olan halkla ilişkiler disiplini kendi itibarını yaratma sürecinde yetersiz kalıyordu. Bu çalışma bu aksaklıkları en iyi şekilde ortaya çıkartmak ve çözüm sürecine ışık tutabilmek açısından bir başlangıç niteliğindedir.
Dijital Evrimle Başlarsak…
Değişen iletişim yapısı, teknoloji ve dijitalleşme halkla ilişkiler disiplini açısından dijitalleşmenin dinamiklerini en iyi şekilde anlamayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle halkla ilişkiler sektörünü oluşturan tüm yapılar, stratejilerini oluştu rurken tüm iletişim evrenini anlamak üzerinden bir süreç kurmak durumundadırlar. Halkla ilişkiler, doğru mesaj, doğru kanal, doğru zaman ve doğru hedef kitle formülü üzerinden işleyebilecek stratejik bir süreçtir. Bu nedenle strateji olmadan ilerlemek mümkün olamaz. Bugünün halkla ilişkiler ajanslarının çoğunluğunun, disiplini sadece “medya iletişimi” üzerinden konumlandırıyor olmaları kısa vadeli ve vizyondan uzak bir bakış açısı olarak değerlendirilebilir.
Halkla ilişkiler, felsefeden sanata, sosyolojiden psikolojiye, hukuktan edebiyata, tarihten ekonomiye, spordan tasarıma kadar geniş yelpazede bilgi birikimine ihtiyaç gösterir.
Sadece bu ifade bile halkla ilişkilerin ihtiyaç gösterdiği derinliği ortaya çıkarmaktadır.
Diğer yandan yaratıcı içerik üreten, gündem takibi yapan ve hızlı bir şekilde gündemi yönetebilen, fırsat ve tehditleri öngörebilen, proaktif iletişim sürecini işleten, ölçümleme ve raporlama yapan, güçlü bir network’e sahip, disiplinli ve krizi yönetebilen bir yapı halkla ilişkiler disiplini için doğru bir yapıdır.
Hedef kitlenin doğru belirlenmesi ve ötesinde hedef kitlenin ihtiyaçlarına uygun kanalları belirleme, markanın ihtiyacını iyi analiz etme ve ihtiyaca uygun strateji geliştirme, markanın iş yaptığı sektörü ve rakiplerini iyi analiz edebilme ve iç görü yeteneğine sahip olma halkla ilişkiler disiplinin gereği ve onun kapsamındadır.
Halkla ilişkiler sadece marka ya da kurum ile sınırlı bir disiplin olmanın da çok ötesinde başta da söylediğimiz gibi bir “zihin yönetimi” sürecidir.
Bu nedenle karar bilime ilişkin konular halkla ilişkilerin en önemli konuları arasındadır. Halkla ilişkiler bir iletişim süreci ve bu sürecin stratejik yönetimidir.
Ancak bu yönetim süreci sosyal sorumlu bir anlayış temelinden hareket etmelidir. Dolayısıyla etik ve ahlak ile başlayan ve temeline sosyal sorumlu davranış biçimini almış bir kültürel yapı olmadan halkla ilişkiler disiplininin uygulanmasından söz edilemez.
Edilmemelidir. Toplumları yönlendirip, yönetirken, kitlelere yön verirken elimizde tuttuğumuz en büyük güç, yol haritamızın dayanağı “sosyal sorumluluk” anlayışı olmalıdır. Doğru bilgi ile hareket eden, bilgi kirliliğine hizmet etmeden fark yaratan atılımlar içinde olmak, iyiye ve faydalı olana yönlendirmek misyonunu taşıyan bir yapı kurulmalıdır.
Halkla ilişkilerin toplum mühendisliğinin bir aracı olması, onu pozitife de negatife de hizmet ettirebilir. Pozitif bir toplum mühendisliğinin ya da iyi olanın hizmetinde olunmasını sağlayacak yol haritası etik ve sosyal sorumluluk anlayışıdır.
Bu rota bireyin kendinden başlayarak kurumlara ve topluma yansır. Bireyin ahlakı ve sosyal sorumluluk anlayışı toplumsal ahlakı ve toplumun sosyal sorumluluk bilincini oluşturur. Sosyal sorumluluk, halkla ilişkilerin pusulasıdır ve vicdan onun en büyük destekçisidir.
Deneyim ve duyguların pazarlanmasıyla yürütülen iletişim sektörü içinde halkla ilişkiler iyi niyeti yaratma misyonundan ödün vermemeli, odağını “karşılıklı fayda”, “toplumsal fayda” rotasından kaydırmamalıdır.
Disiplinler a rası bir yapıya sahip olan halkla ilişkiler için bunun gereği olan donanıma sahip insanlar ve bu anlayışı sürekli olarak nesilden nesile aktaracak kültürel yapının varlığına olan ihtiyaç nettir.
Diğer yandan Dördüncü Endüstriyel Devrimini yaşadığımız dijital dünya, iletişim disiplinlerinin önemini daha çok gözler önüne sermeye başladı.
4. Endüstriyel devrim ile birlikte yapay zeka, robot teknolojisi, nesnelerin interneti, dijitalleşme gibi başlıklar konuşulmaya başlandı. Sanayi 4.0 ifadesi en çok duyduğumuz kelimeler arasında yer alıyor ve bu kavram ile ifade edilmek istenen nedir dendiğinde en basit haliyle; insanları fabrikalardan çıkarıp yerine karar verici olarak, makinaların ne zaman arıza yapacağını çok önceden tahmin edip bu arızaları giderecek olan robot teknolojisini koymakolarak tarif edebiliriz.
Dolayısıyla bu teknoloji aynı zamanda Tarım 4.0, Ulaşım 4.0, Endüstri 4.0 v.b. gibi alanlarda yayılım gösterecektir.
Tüm bu yayılımı 4. Endüstriyel Devrimi olarak ifade ediyoruz. Dolayısıyla tüm bu değişim ve dönüşüm dijital dönüşümü zorunlu kılmaktadır ve gerek profesyonel yöneticilerin gerekse çalışanların bu dönüşüme hazırlıklı olması gerekmektedir.
Esas ifade etmek istediğimiz ise, dijitalleşme ve 4. Endüstriyel Devrimi gereklerine en çok iletişim disiplinlerinin kendisini uyumlaması gerekliliğidir. İletişimin dijitalizasyon süreci çoktan başlamıştır. Bu noktada halkla ilişkiler disiplini de kendi dijitalizasyon sürecini en stratejik biçimde ve kapsamlı olarak yönetmelidir.
Halkla ilişkilere bakış açımızı yansıtmak açısından, disiplinini geniş çerçevede ve daha sınırlı çerçevede olmak üzere iki şekilde tanımlayabiliriz. Halkla ilişkiler geniş kapsamda toplum mühendisliği ya da zihin tasarım mühendisliği olarak tanımlanabilir. Zihin tasarım mühendisliği tanımı içerisinde yer alan tasarım; iyi niyetin tasarlanmasıdır. Ve bu “iyi”nin anlamı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi temelinde sosyal sorumluluk ve karşılıklı faydayı gözetmeye ilişkin bir ifadeyi içermektedir. Yani; kaynak ve hedef kitlesi ve tüm paydaşları arasındaki ilişkide; ilişkiye dahil olan tüm tarafların bir ölçüde faydasının gözetildiği, karşılıklılık ilkesine dayalı bir “iyi” olma durumudur.
Zihin tasarım mühendisliği tanımı halkla ilişkileri, karar bilim ile yakından ilişkili kılmaktadır. Biraz daha sınırlarını daraltarak tanımlarsak halkla ilişkiler bir çatıdır ve bu çatının altında çeşitli alt alanlar mevcuttur, bunlar; kurumsal iletişim, siyasal iletişim, marka iletişimi, kurum içi iletişim, itibar iletişimi gibi konulardır. Geleneksel anlamda zihin tasarım mühendisliği olarak tanımlamakta olduğumuz halkla ilişkiler disiplini de 4. Endüstriyel devriminin getirdiği değişim/dönüşüm çerçevesinde dijitalleşmeye başlamıştır.
Dijitalleşme kapsamında konuştuğumuz konular; içerik yönetimi, içerik pazarlaması, big data/small data, mobil iletişim yönetimi, sosyal medya yönetimi, dijital kampanya yönetimi, storytelling (hikaye anlatıcılığı) gibi konulardır. Dijital halkla ilişkiler ise; zihin tasarımının dijitalleşmeye ilişkin konular çerçevesinde stratejik olarak planlanması ve bu çerçevede sürecin yine sosyal sorumluluk ve karşılıklı fayda çerçevesinde yönetilmesidir.
Yani “halkla ilişkilerci” ya da “PR’cı” olarak adlandırılan profesyoneller aslında “Zihin Tasarımcıları”dır. Bu tasarım temeline iyi niyeti, karşılıklı faydayı ve sosyal sorumluluk anlayışını almalıdır. Aksi halde halkla ilişkiler bir çeşit dalavere uzmanlığı haline dönüşür. Sosyal sorumluluk halkla ilişkiler ile üst düzey dalavere uzmanlığı arasındaki ince çizgidir.
Halkla ilişkilerin iletişimi yönetme gücüne atfen rıza mühendisliği ve kitlelerin manipülasyonu yönünde aldığı eleştiriler, halkla ilişkilerin sosyal sorumluluğunun tanımlanması zorunluluğunu göstermektedir. Sosyal sorumluluk mesleki uygulamalarda etik kaynaklı bir kavram olarak toplumun gelişmesi yönünde katkı yapmayı anlatmaktadır.
Bu anlamda halkla ilişkilerin sosyal sorumluluğu içinde bulunduğu toplumun gelişimine, sivil toplum yapısının sağlıklı oluşumuna ve dolayısıyla demokrasinin gelişmesine katkı yapmaktadır. Bu anlamda kurduğumuz halkla ilişkiler ideali, halkla ilişkileri oluşturan her bir kavramsal yapının temelinde dürüstlük ilkesinden yola çıkarak etik çerçevede sosyal sorumluluk anlayışı olmaksızın düşünülemezdi.
Bu nedenle halkla ilişkiler alanının keşfi sosyal sorumluluk anlayışının gelişmesiyle ve alanın temeline yerleşmesiyle mümkün olabilir.
Diğer yandan sektöre insan kaynağı yetiştiren bugün sayısı 90 civarında olan iletişim fakültelerindeki eğitim içerikleri, kadroların yeterliliği ya da ilgili içeriği aktaran öğretim üyesinin uzmanlığı gibi konular, halkla ilişkiler adına konuştuğumuz neredeyse tüm sorunların temelini teşkil eder niteliktedir. Halkla İlişkiler eğitimi derinlemesine incelenerek üzerinde bir model geliştirilmesi gereken, en azında asgari bir içerikte uzlaşılması gereken en önemli konudur.
Bu anlamda iletişim fakültelerinin öncelikli adımı, sosyal sorumluluk ve etik derslerini zorunlu ders haline getirmek ve daha eğitimin ilk aşamalarında bu entelektüel alt yapıyı bir prensip olarak oluşturmaları olmalıdır.
Bu çalışmadaki en temel sorumuz: “sosyal sorumluluk ilkesinden ödün vermeyen itibarlı bir halkla ilişkiler yapısı nasıl kurulur?” idi. İnsanlar, kurumlar daya iyiye nasıl yöneltilir bunun için önce kurumların toplumunu da düşünen sorumlu ve itibarlı bir yapı olması için ne gerekir? Halkla İlişkilerin ideolojisi ne olmalıdır ve bizim ideal halkla ilişkiler anlayışımızı hangi çerçevenin içinde anlatabiliriz? Bu çerçevede yapmış olduğumuz çalışmalar ve onların değerlendirmelerini birazdan okumaya başlayacağınız bu kitapta belli başlı başlıklar altında göreceksiniz.
Uzun bir süre aldı çalışmamız; görüşmeler, araştırmalar, yapılan çalıştaylar, her şey bize ışık tuttu ve şimdi sizinle buluşma zamanı geldi.
Bu çalışmada yer alan her bir akademisyen aynı zamanda benim yol arkadaşım ve aynı pencereden aynı ufka baktığım kişilerdir.
Her birine çok teşekkür ediyorum. Her zaman söylediğimiz gibi her çalışma bir sonraki çalışma için bir yol açar ve bir ışıktır.
Bu çalışmaların artması ve bu konuların daha çok tartışılarak çözümlerinin teker teker uygulamaya geçtiği bir yakın gelecek umuduyla keyifli okumalar dileriz.
https://m.kitapyurdu.com/index.php?route=products/productdetail&product_id=488740
“Güç olan ölümden kaçınmak değil, kötülükten kaçınmaktır. Çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.” Sokrates
Bu çalışma pek çok soru işaretiyle başladı. Örneğin, bir iletişim sürecinin sonunda, hedeflediği kitlenin zihnini yönetmeyi başaran Halkla İlişkiler disiplini, başka bir deyişle toplumu yeniden şekillendirebilen yani toplum mühendisliği işlevini gören ya da kurumların itibar sürecini yöneten disiplin, bunu yaparken sorumluluk ilkesinden hareketlebaşlıyor muydu bu yolculuğa ya da konu kendi itibarını yönetmek olduğunda sınıfta mı kalmaktaydı?
Biz; Halkla İlişkiler evrenine hizmet edenler, onu geliştirmeye çalışanlar ya da ondan faydalananlar yani tüm paydaşlar, kavramsal açıdan “Halkla İlişkileri” aynı şekilde algılıyor muyduk? Zihnimizde “Halkla İlişkiler” dediğimizde aynı görüntü oluşuyor, onu tarif ederken benzer kelimeler mi dökülüyordu ağzımızdan?
Uygulayıcılar, çok kısa sürelerde büyük mucizeler bekleyen müşterilerine (halkla ilişkiler disiplinini anlamak konusunda sıkıntı yaşansa da) büyük bir sabırla halkla ilişkilerin aslında ne olduğunu anlatmaya çalışıyorlar ve eğer kısa sürede sonuç beklemek yerine resmin bütününü görmeyi başardıklarındauzun vadede neler elde edebileceklerine dair bir ikna çabası içine giriyorlar mıydı?
Akademisyenler, zihinlerinde ortak algıyla Halkla İlişkileri anlatıyor muydu öğrencilerine, yoksa üniversiteden üniversiteye Halkla İlişkilerin tanımı değişiyor ve sektöre farklı “Halkla İlişkiler” algısına sahip insanlar mı yetişip gidiyordu? Daha da önemlisi gerçek bir entelektüel alt yapı kurulabiliyor muydu?
Meslek örgütü, kuruluş amacının gereği her platformda halkla ilişkiler mesleğini tanıtmaya, anlatmaya çalışıyor muydu? Bunun için ortam yaratmaya gayret ediyor muydu? Halkla ilişkiler konusunda öğrenim gören öğrencilerin sektörle buluşmasını sağlıyor, standartlaşabilecek ve evrensel değerleri barındıran bir halkla ilişkiler etiği oluşturmaya ve bunu yaymaya çalışıyor muydu? Denetime ilişkin süreç işletilebiliyor muydu?
Daha da öteye giderek sokağa çıktığımızda ve insanlara “halkla ilişkiler” nedir dediğimizde hemen aynı şekilde anlatıyorlar mıydı bize disiplini? Yoksa birbirinden çok farklı tanımlar, kavram karmaşası ve mesleğe ilişkin darmadağın bir algı mı söz konusuydu?
Bu düşüncelerden yola çıkarak bu konu, çok uzun zamandır gündemimde olan ve pek çok değerli akademisyen, sektör çalışanı ve meslek örgütü üyeleriyle yaptığım derinlemesine görüşmelerle birlikte şekillendi ve özellikle 2016-2017 eğitim öğretim yılını içine alan süreçteki doktora derslerimde, doktora öğrencilerimle birlikte daha da derinlemesine araştırma yaptığımız bir süreç haline geldi. Bu süreçte bu kitapta yer alan konular üzerine çalışmalar yaptık ve halkla ilişkilere ilişkin ne varsa özellikle etik kaygılar temelinden, Antik Yunan ve Antik Çin’den başlayarak yakın zamanımıza kadar yer alan filozofları ve düşünceleri üzerine kafa yorarak, önce halkla ilişkiler ve etik üzerine sonrasında ise halkla ilişkiler yönetiminde ideal üzerine çalıştık ve halkla ilişkiler idealimiz doğrultusunda alanı keşfe çıktık.
Bu kitabı oluşturan çalışmalara başlamadan önce, “halkla ilişkilerin itibar sorunu” üzerine çalışırken gerek sektörden gerek akademiden ve gerekse halkla ilişkiler meslek örgütlerinden pek çok değerli insanla görüşmeler yapıldı, bu görüşmelerin en temel sebebi, halkla ilişkiler disiplininin itibar sorununu oluşturan temel nedenler üzerine bir analiz yapabilmek ve bu analizden hareketle daha derinlemesine bir araştırma gerçekleştirebilmekti.
Halkla ilişkiler sektöründe yer alan, nicelik açısından sayıca fazlaca olsa da nitelik açısından belli başlı sayıda olan ajansların bir kısmının başkanlarıyla, akademinin değerli hocalarıyla, halkla ilişkiler disiplininin önemli isimleriyle ve meslek örgütlerimizin başkanlarıyla yapılan derinlem
Çalışmanın Temel Çatısı
Halkla ilişkiler evrenini oluşturan sosyal paydaşları en temel şekliyle üç grupta toplamak mümkündür. Bu üç grup; halkla ilişkiler akademisyenleri, halkla ilişkiler profesyonelleri ve iletişim STK’ları/iletişim meslek örgütleri olarak sıralanabilir.
Bu paydaşlar üzerindeki temel misyonlar, bu misyonların yerine getirilmesindeki temel problemler, bu problemlerin nereden kaynaklandığı, sosyal paydaşlar arasındaki iletişim aksaklıkları, iletişim eğitiminin nicelik ve nitelik açısından kalitesi, akademik eğilim ve akademiden kaynaklanan temel sorunlar, tüm bunların dışında mesleği tanıtmak ve anlatmak ile ilgili en önemli göreve sahip iletişim STK’ları/meslek örgütleri açısından aksaklıkların ortaya konması en önemli ilk hedef olarak belirlendi.
Başta da belirttiğimiz gibi araştırma yapılırken en temel amaç, halkla ilişkilerin ülkemizde neden hala hak ettiği öneme ve itibara kavuşmadığına ilişkin en temel sorunları ortaya koyabilmekti.
Bu konu aslında, halkla ilişkilerin tüm iletişim evrenini oluşturan paydaşlar arasında ortak bir algıya sahip olmamasıyla ve standart/yerleşik bir etik değerler sistemi olmamasıyla çok yakından ilgiliydi. Bu çerçevedeki en temel nedenleri ortaya koyabilmek bundan sonraki süreci yönetebilmek açısından büyük önem taşımaktaydı.
Halkla ilişkilerin itibarına ilişkin çalışma evreni çok daha geniş planlanabilirdi elbette ancak en temel paydaşlar üzerinden yola çıkmak, bu temel paydaşlar üzerinden sorunları belirlemek öncelikli adım olarak görüldü ve ilerleyen zaman dilimlerinde çalışmayı daha geniş bir alana yaymak daha anlamlı bulundu. Gerek sektörün ve gerekse akademide yoğunluğu arasında bu çalışmaya zaman ayıran ve değerli görüşlerini bizimle paylaşan kimi akademisyen, kimi ajans başkanı kimi PR profesyoneli, kimi meslek örgütü çalışanı kişiler olmasaydı bu çalışmanın çatısı ortaya çıkmazdı. Bu üç temel sosyal paydaş, çalışmanın temel problematiğinin en önemli tarafları. Ve onların görüşleri olmadan meseleyi anlamak, algılamak ve çözüm üretme çabasına girmek mümkün olamazdı.
Çalışmamızda, disiplininin algılama ve algılanma sorunu, meslek örgütlerine ilişkin temel sorunlar, akademideki aksaklıklar, etik kodların yetersizliği ve meslekteki denetim eksikliği, sektörün yanlış uygulamaları bir araya geldiğinde ne yazık ki niyet tasarımı yapan, algıları yöneten, toplumları yeniden inşa edebilecek güce sahip olan halkla ilişkiler disiplini kendi itibarını yaratma sürecinde yetersiz kalıyordu. Bu çalışma bu aksaklıkları en iyi şekilde ortaya çıkartmak ve çözüm sürecine ışık tutabilmek açısından bir başlangıç niteliğindedir.
Dijital Evrimle Başlarsak…
Değişen iletişim yapısı, teknoloji ve dijitalleşme halkla ilişkiler disiplini açısından
Halkla ilişkiler, felsefeden sanata, sosyolojiden psikolojiye, hukuktan edebiyata, tarihten ekonomiye, spordan tasarıma kadar geniş yelpazede bilgi birikimine ihtiyaç gösterir.
Sadece bu ifade bile halkla ilişkilerin ihtiyaç gösterdiği derinliği ortaya çıkarmaktadır.
Diğer yandan yaratıcı içerik üreten, gündem takibi yapan ve hızlı bir şekilde gündemi yönetebilen, fırsat ve tehditleri öngörebilen, proaktif iletişim sürecini işleten, ölçümleme ve raporlama yapan, güçlü bir network’e sahip, disiplinli ve krizi yönetebilen bir yapı halkla ilişkiler disiplini için doğru bir yapıdır.
Hedef kitlenin doğru belirlenmesi ve ötesinde hedef kitlenin ihtiyaçlarına uygun kanalları belirleme, markanın ihtiyacını iyi analiz etme ve ihtiyaca uygun strateji geliştirme, markanın iş yaptığı sektörü ve rakiplerini iyi analiz edebilme ve iç görü yeteneğine sahip olma halkla ilişkiler disiplinin gereği ve onun kapsamındadır.
Halkla ilişkiler sadece marka ya da kurum ile sınırlı bir disiplin olmanın da çok ötesinde başta da söylediğimiz gibi bir “zihin yönetimi” sürecidir.
Bu nedenle karar bilime ilişkin konular halkla ilişkilerin en önemli konuları arasındadır. Halkla ilişkiler bir iletişim süreci ve bu sürecin stratejik yönetimidir.
Ancak bu yönetim süreci sosyal sorumlu bir anlayış temelinden hareket etmelidir. Dolayısıyla etik ve ahlak ile başlayan ve temeline sosyal sorumlu davranış biçimini almış bir kültürel yapı olmadan halkla ilişkiler disiplininin uygulanmasından söz edilemez.
Edilmemelidir. Toplumları yönlendirip, yönetirken, kitlelere yön verirken elimizde tuttuğumuz en büyük güç, yol haritamızın dayanağı “sosyal sorumluluk” anlayışı olmalıdır. Doğru bilgi ile hareket eden, bilgi kirliliğine hizmet etmeden fark yaratan atılımlar içinde olmak, iyiye ve faydalı olana yönlendirmek misyonunu taşıyan bir yapı kurulmalıdır.
Halkla ilişkilerin toplum mühendisliğinin bir aracı olması, onu pozitife de negatife de hizmet ettirebilir. Pozitif bir toplum mühendisliğinin ya da iyi olanın hizmetinde olunmasını sağlayacak yol haritası etik ve sosyal sorumluluk anlayışıdır.
Bu rota bireyin kendinden başlayarak kurumlara ve topluma yansır. Bireyin ahlakı ve sosyal sorumluluk anlayışı toplumsal ahlakı ve toplumun sosyal sorumluluk bilincini oluşturur. Sosyal sorumluluk, halkla ilişkilerin pusulasıdır ve vicdan onun en büyük destekçisidir.
Deneyim ve duyguların pazarlanmasıyla yürütülen iletişim sektörü içinde halkla ilişkiler iyi niyeti yaratma misyonundan ödün vermemeli, odağını “karşılıklı fayda”, “toplumsal fayda” rotasından kaydırmamalıdır.
Disiplinler a
Diğer yandan Dördüncü Endüstriyel Devrimini yaşadığımız dijital dünya, iletişim disiplinlerinin önemini daha çok gözler önüne sermeye başladı.
4. Endüstriyel devrim ile birlikte yapay zeka, robot teknolojisi, nesnelerin interneti, dijitalleşme gibi başlıklar konuşulmaya başlandı. Sanayi 4.0 ifadesi en çok duyduğumuz kelimeler arasında yer alıyor ve bu kavram ile ifade edilmek istenen nedir dendiğinde en basit haliyle; insanları fabrikalardan çıkarıp yerine karar verici olarak, makinaların ne zaman arıza yapacağını çok önceden tahmin edip bu arızaları giderecek olan robot teknolojisini koymakolarak tarif edebiliriz.
Dolayısıyla bu teknoloji aynı zamanda Tarım 4.0, Ulaşım 4.0, Endüstri 4.0 v.b. gibi alanlarda yayılım gösterecektir.
Tüm bu yayılımı 4. Endüstriyel Devrimi olarak ifade ediyoruz. Dolayısıyla tüm bu değişim ve dönüşüm dijital dönüşümü zorunlu kılmaktadır ve gerek profesyonel yöneticilerin gerekse çalışanların bu dönüşüme hazırlıklı olması gerekmektedir.
Esas ifade etmek istediğimiz ise, dijitalleşme ve 4. Endüstriyel Devrimi gereklerine en çok iletişim disiplinlerinin kendisini uyumlaması gerekliliğidir. İletişimin dijitalizasyon süreci çoktan başlamıştır. Bu noktada halkla ilişkiler disiplini de kendi dijitalizasyon sürecini en stratejik biçimde ve kapsamlı olarak yönetmelidir.
Halkla ilişkilere bakış açımızı yansıtmak açısından, disiplinini geniş çerçevede ve daha sınırlı çerçevede olmak üzere iki şekilde tanımlayabiliriz. Halkla ilişkiler geniş kapsamda toplum mühendisliği ya da zihin tasarım mühendisliği olarak tanımlanabilir. Zihin tasarım mühendisliği tanımı içerisinde yer alan tasarım; iyi niyetin tasarlanmasıdır. Ve bu “iyi”nin anlamı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi temelinde sosyal sorumluluk ve karşılıklı faydayı gözetmeye ilişkin bir ifadeyi içermektedir. Yani; kaynak ve hedef kitlesi ve tüm paydaşları arasındaki ilişkide; ilişkiye dahil olan tüm tarafların bir ölçüde faydasının gözetildiği, karşılıklılık ilkesine dayalı bir “iyi” olma durumudur.
Zihin tasarım mühendisliği tanımı halkla ilişkileri, karar bilim ile yakından ilişkili kılmaktadır. Biraz daha sınırlarını daraltarak tanımlarsak halkla ilişkiler bir çatıdır ve bu çatının altında çeşitli alt alanlar mevcuttur, bunlar; kurumsal iletişim, siyasal iletişim, marka iletişimi, kurum içi iletişim, itibar iletişimi gibi konulardır. Geleneksel anlamda zihin tasarım mühendisliği olarak tanımlamakta olduğumuz halkla ilişkiler disiplini de 4. Endüstriyel devriminin getirdiği değişim/dönüşüm çerçevesinde dijitalleşmeye başlamıştır.
Dijitalleşme kapsamında konuştuğumuz konular; içerik yönetimi, içerik pazarlaması, big data/small data, mobil iletişim yönetimi, sosyal medya yönetimi, dijital kampanya yönetimi, storytelling (hikaye anlatıcılığı) gibi konulardır. Dijital halkla ilişkiler ise; zihin tasarımının dijitalleşmeye ilişkin konular çerçevesinde stratejik olarak planlanması ve bu çerçevede sürecin yine sosyal sorumluluk ve karşılıklı fayda çerçevesinde yönetilmesidir.
Yani “halkla ilişkilerci” ya da “PR’cı” olarak adlandırılan profesyoneller aslında “Zihin Tasarımcıları”dır. Bu tasarım temeline iyi niyeti, karşılıklı faydayı ve sosyal sorumluluk anlayışını almalıdır. Aksi halde halkla ilişkiler bir çeşit dalavere uzmanlığı haline dönüşür. Sosyal sorumluluk halkla ilişkiler ile üst düzey dalavere uzmanlığı arasındaki ince çizgidir.
Halkla ilişkilerin iletişimi yönetme gücüne atfen rıza mühendisliği ve kitlelerin manipülasyonu yönünde aldığı eleştiriler, halkla ilişkilerin sosyal sorumluluğunun tanımlanması zorunluluğunu göstermektedir. Sosyal sorumluluk mesleki uygulamalarda etik kaynaklı bir kavram olarak toplumun gelişmesi yönünde katkı yapmayı anlatmaktadır.
Bu anlamda halkla ilişkilerin sosyal sorumluluğu içinde bulunduğu toplumun gelişimine, sivil toplum yapısının sağlıklı oluşumuna ve dolayısıyla demokrasinin gelişmesine katkı yapmaktadır. Bu anlamda kurduğumuz halkla ilişkiler ideali, halkla ilişkileri oluşturan her bir kavramsal yapının temelinde dürüstlük ilkesinden yola çıkarak etik çerçevede sosyal sorumluluk anlayışı olmaksızın düşünülemezdi.
Bu nedenle halkla ilişkiler alanının keşfi sosyal sorumluluk anlayışının gelişmesiyle ve alanın temeline yerleşmesiyle mümkün olabilir.
Diğer yandan sektöre insan kaynağı yetiştiren bugün sayısı 90 civarında olan iletişim fakültelerindeki eğitim içerikleri, kadroların yeterliliği ya da ilgili içeriği aktaran öğretim üyesinin uzmanlığı gibi konular, halkla ilişkiler adına konuştuğumuz neredeyse tüm sorunların temelini teşkil eder niteliktedir. Halkla İlişkiler eğitimi derinlemesine incelenerek üzerinde bir model geliştirilmesi gereken, en azında asgari bir içerikte uzlaşılması gereken en önemli konudur.
Bu anlamda iletişim fakültelerinin öncelikli adımı, sosyal sorumluluk ve etik derslerini zorunlu ders haline getirmek ve daha eğitimin ilk aşamalarında bu entelektüel alt yapıyı bir prensip olarak oluşturmaları olmalıdır.
Bu çalışmadaki en temel sorumuz: “sosyal sorumluluk ilkesinden ödün vermeyen itibarlı bir halkla ilişkiler yapısı nasıl kurulur?” idi. İnsanlar, kurumlar daya iyiye nasıl yöneltilir bunun için önce kurumların toplumunu da düşünen sorumlu ve itibarlı bir yapı olması için ne gerekir? Halkla İlişkilerin ideolojisi ne olmalıdır ve bizim ideal halkla ilişkiler anlayışımızı hangi çerçevenin içinde anlatabiliriz? Bu çerçevede yapmış olduğumuz çalışmalar ve onların değerlendirmelerini birazdan okumaya başlayacağınız bu kitapta belli başlı başlıklar altında göreceksiniz.
Uzun bir süre aldı çalışmamız; görüşmeler, araştırmalar, yapılan çalıştaylar, her şey bize ışık tuttu ve şimdi sizinle buluşma zamanı geldi.
Bu çalışmada yer alan her bir akademisyen aynı zamanda benim yol arkadaşım ve aynı pencereden aynı ufka baktığım kişilerdir.
Her birine çok teşekkür ediyorum. Her zaman söylediğimiz gibi her çalışma bir sonraki çalışma için bir yol açar ve bir ışıktır.
Bu çalışmaların artması ve bu konuların daha çok tartışılarak çözümlerinin teker teker uygulamaya geçtiği bir yakın gelecek umuduyla keyifli okumalar dileriz.
https://m.kitapyurdu.com/index.php?route=products/productdetail&product_id=488740