Eski TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz Türkiye ekonominin şu andaki en önemli sorunu "şeffaf olmamak" dedi
Eski TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz artık İYİ Parti’nin kurucu üyesi ve tepe ekonomik kurmayı. Yılmaz’ın TCMB’nin dümeninde performansı çok eleştirildi, ama selefleri Başçı ve Çetinkaya ile karşılaştırıldığında, TL’nin daha sakin, enflasyonun ise çok daha düşük seyrettiği bir döneme liderlik ettiğini görüyoruz. Bunun da ötesinde Yılmaz namuslu bir bürokrat ve devlet adamı kimliğine sahip bir kişi.En son olarak da sadece hükümet üyeleri ve danışmanlarının abartılı başarı hikayelerini manşetlere taşıyan basından belki bıktınız diye, İyi Parti üyesi Durmuş Yılmaz’ın Sözcü Gazetesi’nden Özlem Gürses ile yaptığı röportajda konjünktüre ait görüşlerinin bir kısmını sayfalarımıza taşıdık. Şunu da söyleyelim. “İntihal eden” sadece biz değiliz, dış basın da Yılmaz’ın uyarılarını dikkate aldı, ve röportajın İngilizce özeti bize yancı dostlarımızdan gelmeye başladı.Şu anda Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu nedir peki?Şeffaf olmamak. En önemli, bir numaralı sorun budur. Karar alma mekanizmasının felce uğraması ve her şeye tek bir sesin karar vermesi. Bu nedenle koordinasyon yok ve daha önemlisi yapılan yanlışlarla ilgili kimse ‘Bunu biz nasıl düzeltiriz?’ diye soramıyor. Fren kalmadı. Türk ekonomisi dışarıdan kuşatılmış gibi bir hisse kapılıyorum ben. Bu bizi çıkmaza götürür, 2001 yılında yaşadığımız sürece çok benzer günlerdeyiz.– Ne demek o?O dönemde de kamu maliyesi felçti, mali disiplin bozulmuştu, hesap kitap karmakarışıktı ve bütçenin içeriği çok fazla bilinmiyordu. Bugün de aynı koşullar oluşmuş durumda. Sayısız bütçe dışı harcama var ve hem miktarını hem de nereye gittiğini bilmiyoruz. Varlık Fonu böyle bir şey mesela… Derhal denetim ve kontrolün hakim olup Sayıştay’ın çalıştırılması gerekir.– Siz neyi farklı yapacaksınız ?Bizim İYİ Parti olarak yapacağımız en önemli işlerden biri bu büyüme modelini değiştirmek, şu anda cari açığa dayalı bir büyüme modelimiz var. Yabancıdan para geliyor, biz onu kredi olarak içeride kullanıyoruz, o kredi ile hammadde ve ara malı alıyoruz, onu içeride işliyoruz, kullanılabilir mala dönüştürüyoruz. Bunun bir kısmını yurtdışına satıyoruz bir kısmını da içeride tüketiyoruz. Dolayısıyla bizim büyümemiz ithalata çok bağımlı. Bizim büyümemizi belirleyen en önemli kısıtlardan bir tanesi bu yabancı sermayenin, özellikle sıcak paranın Türkiye’ye gelmesi ve cari açığımızı finanse etmesi. Bu olmazsa ithalat yapamayız, ara malı hammadde getirisi sağlanmayınca da yerli üretim olmaz. Yani bizim bu modeli değiştirmemiz lazım. Bu akşamdan sabaha olacak bir iş değil. Ama nihai hedefimiz bu. Bakın, Türkiye Cumhuriyetin başından beri en yüksek büyümeyi 1930’larda sağladı.– Nasıl fren yok?Bir ülkeye, hatta bir bireye iki şey çok zarar verir: Birincisi; altı boş, içi doldurulmamış gereği yapılmamış aşırı özgüven. Şu anda biz bu hastalığı yaşıyoruz. Diğeri de “Bizden hiçbir şey olmaz, biz yapamayız, başkası yapar” denilen aşağılık kompleksi. Bakın bu iktidar 1930’larda o büyümeyi sağlayan kurumların hepsini bitirdi, arazilerini sattı, yani o fabrikaların hiçbiri kalmadı.– İYİ Parti iktidar olursa özelleştirme yapmayacak mı?Dünyada iki türlü özelleştirme var. Biri az gelişmiş borçlu ülkelerin yaptıkları özelleştirme; o ülkenin malını mülkünü kelepir hale getirmek, fiyatlarını düşürmek ve yok pahasına bunu uluslararası piyasalara pazarlamak. Bizde üç aşağı beş yukarı özelleştirme maalesef böyle oldu, çünkü borçlu bir ülkeydik, şu anda mesela Yunanistan’a yaptırılmak istenen de bu. Bir de satıcı piyasasının güçlü olduğu özelleştirmeler var, İngiltere’de de Margaret Thatcher yaptı, Almanlar birleştikten sonra Doğu Almanya’daki bütün kamu mallarını özelleştirdiler.ÖZELLEŞTİRME POLİTİKASI
Fakat oralar satıcı piyasasıydı. Ekonomide rasyonaliteyi sağlayabilmek için, verimliliği artırabilmek, kıt kaynakları daha ekonomik kullanabilmek için özelleştirme yaptılar. Biz İYİ Parti olarak özelleştirmeye gerek de görmüyoruz, yapılırsa da bir sermaye grubuna vermekten ziyade, sermayeyi tabana yaymak için hisse senedi ihracı yoluyla yapmak doğru olur. Örneğin Türk Telekom’u daha yüksek fiyatla Avrupa’daki vatandaşların tasarrufunu buraya çekmek için onlara satabilirdik.YARDIMLARI, SİYASİ İKTİDAR DEĞİL 4 BİN YILLIK GELENEĞİ OLAN DEVLET DAĞITIYOR
Durmuş Yılmaz, sosyal yardımların kesileceğine dair korku yayıldığını belirterek, şunları söyledi: “Bu korku insanları seçmen olmaktan çıkardı, devletin bir müşterisi haline getirdi. Bu ilerisi için son derece sağlıksız bir gelişme. Modern sosyal devlet ilkesinin amacı, toplumda kendi tercihinin dışında geride kalmış yaşlı, engelli, bakıma muhtaç insanların ihtiyaçlarını gidermektir. Oysa bugün dağıtılan yardımları siyasi iktidarın başındaki bir kişi veriyormuş gibi anlatıyorlar herkese. O kişi bize ‘lütfediyor’ algısı var. Bir kere bu lütuf değil, o yardımlar insanlarımızın analarının ak sütü gibi helal hakkı ve sosyal devletin bir görevi. Bu destekleri artırarak devam ettireceğiz. Ama bunu İYİ Parti vermiyor, Meral Akşener de vermiyor. Bunu, 4000 yıllık geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti veriyor.”Yılmaz, “Türkiye’de faizler gereğinden yüksek mi” sorusuna ise şu karşılığı verdi: “Faizlerin yüksek veya düşük olduğunu belirleyen şey ekonomideki kaynak arzı ve bu kaynak arzına karşı ortaya çıkan talep. Eğer siz enflasyonunuzu kontrol altında tutamıyorsanız, vatandaşınızın cebine koyduğunuz kendi ulusal paranızın değerini koruyamıyorsanız, faiz de ona göre gelişir.İŞİNİZ BUNU ÖNLEMEK
Vatandaşı siz harcamaya yönlendiriyorsunuz. Çünkü cebine koyduğu para dönemin sonunda değer kaybedecek. Bunu önleyebilmek için sizin ilk yapmanız gereken iş enflasyonu önlemek. Enflasyon, bir nevi vergidir, enflasyonun olduğu yerde borç verenler kaybederler borç alanlar kazanırlar.